Hiç Olmazdan Bir El
Artık, bizi kahreden şeylere alışkanlık geliştirmeye başlıyoruz ve bunun ne kadar zalimce olduğunun farkında bile değiliz. Uzunca, gerçekten epey denecek bir süre boyunca sadece bunu sorguladım. Şöylesi bir dönem, hepimizin canını bellice sıktı ve topluca süpürdü umutlarımızı, heveslerimizi ve kucağımıza bırakıverdi krizlerini anksiyetenin. Öyle yordu ki, buna rağmen alıştık ona, başını bile okşadık belki. Zorumuza gidenleri kabullenmemiz hiç de uzun sürmedi. Şaşılası ama apaçık. Kızıyorum bize, çok kızıyorum bazen ve çaresi yok bazı şeylerin. Durum böyle olunca, oturup acıyorum bize, çok acıyorum bazen.
Alışmak öyle kolay ki ve bu, kendimize yaptığımız en zalimce şey. Yok, alışmayınca da rayında değil işler. Nasıl çıkılacak o düzlüğe, bir cevap yok. Umutsuz değiliz, umursamıyor hiç değiliz sadece umarsızız, ince bir çizgi var bu kelimeler arasında. Umarsızlık çaresizliğin dibiyken, dışarıdan bakana umursamazlık gibi görünüyor. Hayır! Pek tabii umursuyoruz, sadece ihtiyacımız varken tutmuyor elimizden en güvendiklerimiz, belki de tutamıyor ama bunun ne önemi var şimdi? Güvenmek kadar zor bir sezgiyle tam karşılarındayken biz, gözlerinin içine bakıyorken üstelik, ne önemi var başka bir hissin, şeylerin ne önemi var şimdi? Alışmak deniyor belki, umursamamak deniyor içinde olduğumuz hâli, biliyoruz ki apaçık bir çaresizlik içindeyiz, ama buna mecbur edilmişliği kimse sorgulamıyor. Kocaman hayaller büyütüyoruz her gece içinde kafamızın, kalbimizde ve bunların yalnızca birer hayalden ibaret olmasına katlanamıyor, kaygılarıyla doluyoruz geleceğin. Nasıl bir insan olacağız ileride, gerçek olmasını delicesine arzuladığımız bu "büyük adam olma" hayallerimizi kim destekleyecek, kim bir gün, durup soracak hatrımızı, heveslerimizi ve uzatacak elini, hiç olmazdan yalan sözlerle avutacak bizi, kim? Bilmiyorum ama umutsuz hiç değiliz bunu biliyorum, sadece alışıyoruz ve bu kendimize yaptığımız en zalimce şey, evet! Beklentimiz bile küçücük oysa. Yazık ki, yine alışmışlıktan uzanmıyor o el bize. Güvendiğimiz, saygı duyduğumuz her kimse o, aynı tepkiyi alamıyoruz onlardan. Güveni, saygıyı, alamıyoruz gösterdiğimiz gibi, her duygumuz platonik ve bu en sarsıcı his. Omuzlarımıza koyacakları bir el, fazlasında zaten gözümüz yok, lüzum da yok. Biz, kime güvenip saygı duymuşsak, ondan başlıca tek bir beklentimiz var: destek. Evet, bir söz, motive edici, moral verici, samimi, tek bir söz belki, fazlası değil ama umutsuz vaka olarak görülmeye artık ne tahammülümüz var ne de duymazdan gelebiliriz bunu daha fazla. Hayallerimiz göğe değecek kadar uzun bir listeyken, önümüzde bizi anlamaya yanaşmayan duvarlar, açılmaya yeltenmeyen kapılar olduğu sürece, hayallerimizi düşlerimizden ötede görmeyi beklemek yine bizi umarsız bir alışmaya itecekse, olduğu yerden kafasını çıkarmayacaksa düşlerimiz, bu çaresizlik değil de nedir?
Alışıyoruz, üstelik alışmaya.
İşte bu apaçık zalimlik!
Yorumlar
Yorum Gönder