Leyâl-i Girîzân



Bütün şiirlerim hayal toplayan okuyucular içindir. 
Okuyucular fecr dolu gecelerde aşk ayrılığı ile yorgun düşerler.

Kış göçmen kuşlarına özgü bir korkuyla, titreyerek,
Ölgün uçan bütün gecelerim hasret doludur. 

Şu uzaklara kanat açan beyaz güvercinlerle birlikte
Ufuklardan batan seherlerimdir.

Beyaz sayfalar üzerindeki siyah satırlar,
Uçan o kuşların harap olmuş kanat gölgeleridir.

Bu ahlar bütün onların nâmesidir
Ve her şiir bir aşk kuşunun yuvasıdır.

Kitabımın gizli bir köşesinde gömülmüş olan
Ya solgun bir kamelya veya bir menekşedir.

Bilsen, o hangi sînede verem olmuş
Ve acaba kimin ruhunun hararetiyle ömrü bitmiştir.

Meçhul okuyucularım sakın gücenmeyiniz,
Dudaklarımdan usanmış o ismi söyleyemem.

Bu bir peri ki çoğunlukla aşk bulvarıma gelir,
Benimle altın kanatlı gecelerde gezerdi.

O sevgili şu hasta ruhuma bazen acırdı;
Bana nefesiyle sıcak ve müstesna bir iklim sunardı.

Başka dünyada gezinmeyi sevmem,
Hayalimin kırık kanadı sürüklenir yerde.

Benim fikrimin gezinti yeri şu doğduğum yerler
Ve aşkımın beşiği olan bir güzel adadır.

Uyumuş çamların altında sessiz ve uykusuz,
Gençliğin sarhoşluğu içinde onunla neler hayal ederdik.

Bazen derin bir dakika sessizce gelir
Ve o an biz varlığımızdan uzaklaşırdık.

Pek ürkek bu rüya dakikasında
Nefes alınca sanki beyaz bir kelebek uçar.

Bu sarhoşluk anında nazlı gözyaşları
Şaşkın bir halde gözümüzün üstünde mecalsiz ve sessizce dururdu. 

Her şey karşıdan sessizlik ve hürmet içinde bakardı
Ve o zaman belki kâinatın kalbi bile dururdu.

Yeter, yeter size sırları açık eden kelimeler,
O kelimeler dudaklarımda ebediyen düğümlenir. Heyhat!

 :

Bütün neşîdelerim, kâriîn-i hûlyâ-çîn,
Firâk-ı aşk ile yorgun leyâl-i fecr-âgîn.

Tuyûr-ı hâcir-i sermâ tevahhuşuyla bütün
Leyâl-i hasretim uçmakta ra'şenâk, ölgün.

Şu per-güşâ-yı tebâüd beyâz güvercinler,
Seherlerimdir ufuklardan iğtirâb eyler.

Beyâz sahîfeler üstündeki sütûr-ı siyâh,
Uçan o kuşların izlâl-i bâlidir ki tebâh.

Bu âhlar ki bütün onların terânesidir,
Ve her neşîde birer murg-ı aşk lânesidir.

Ya bir menekşe veya bir kamelyâdır solgun,
Nühüfte bir köşesinde kitâbımın medfûn.

O hangi sînede bilsen teverrüm etmiştir,
Kimin harâret-i rûhuyla ömrü bitmiştir…

Sakın gücenmeyiniz, kâriîn-i meçhûlem,
Dudaklarımdan usanmış o ismi söyleyemem.

Bu bir perî ki hıyâbân-ı aşkıma ekser 
Gelir gezerdi benimle leyâl-i zerrîn-per. 

Şu hasta rûhuma bazen acır, yapardı bana
Nefesleriyle bir iklîm-i hârr ü müstesnâ.

Tenezzüh etmeyi sevmem cihân-ı diğerde:
Per-i hayâl-i şikestem sürüklenir yerde.

Benim mesîre-i fikrim şu doğduğum yerler,
Ve mehd-i aşkım olan bir cezîre-i dilber.

Gunûde çamların altında pür sükûn, bî-hâb;
Neler tahayyül ederdik onunla mest-i şebâb.

Gelirdi bâzı derin bir dakîka kim, sessiz,
O anda varlığımızdan uzaklaşırdık biz.

Bu bir dakîka-i rüyâ, ki âh pek ürkek,
Nefes alınca uçar sanki bir beyaz kelebek.

Bu nazlı lahza-i mestîde giryeler, mebhût,
Dururdu dîdemiz üstünde bî-mecâl sukût;

Bakardı karşıdan eşya sükût u hürmetle,
Dururdu belki o dem kalb-i kâinat bile.

Yeter, yeter size ifşâ-yı râz eden kelimât
Dudaklarımda müebbed düğümlenir… Heyhât!  

-Hüseyin Siret Özsever-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bazen

Çünkü