O'ysa Hayır!
Yazık ki dibine kadar karşı olduğumuz bazı kalıplar içine doğduk. Doğurdu bizi kuralların anası tüm yozluğun. Yıpranan göreneğe bakıp doğru buldu insan, olmayanı kaide. Dedi, adam olan ağlamaz, yakar canı da burnundan kıl aldırmaz. Uydu insan, yıllarca uyudu burada. Ne bir adım gelişti ne bir gram değişti. Her katresiyle teslim oldu insan maziye. Gelenek hoştu elbet, yaşamıştı bugüne dek, belki sırf bu yüzden nahoş bir hoşlukla hoştu, böyle bildik, doğrulana böyle bildirdik. Bazı yanlışların yaşattığı bir katildi belki o ama biz yaşıyor oluşuna sevindik, alana dek hayatta oluşun kelebekli coşkusunu bizden; boyun eğdik/eğiyoruz. Yıkılmıyor bazı kapıları geçmişin ama açılmıyor da önümüze esefiyle keşkelerin. Duyguları solan-soldurulan bir nesle adam dendi bu diyarda. Masaya vurduğu yumrukla ademin oğlunu şah etti bu diyar, secde ettirdi karşısına koyduğu tüm cisimleri. Kendine mal bildiği emanetleri yedi yedi ve yedi, bir kez durup varmadı farkına, doymadı da, bir kez... Hayır oysa, oysa hayır. O'ysa hayır!
Masum olagelen tüm varlığa nüfûz ettirilen buydu. Haberleri yokken dünyadan daha, ata olan kazıdı kafasına oğlunun; katılığı. Ana olan kazıdı kafasına kızının; mecburiyeti katı bir erkeğe. Kimse bahsetmedi; sahip olmanın böyle bir boyunduruk olmadığından, ayıp varsayılanların aslında tertemiz duygular olduğundan, samimiyetten, sevmekten kimse bahsetmedi bile. Kazınmış ve kakılmıştı aynısı onlara da. Adı adam olan her bireyin eline sopa mübah görüldü, güçsüz bulduğu varlık karşısında. Adı kadın ve çocuk olan her bireyin de borcuydu boynunu eğmek. Yeri yoktu bunun ne hakta ne dinde ne hukukta. Hürmetten öte bir boyun eğdiriş ve geleceğine el koyuştu bu, masumun. Uydu insan buna, uyudu burada tam yıllarca. Adamdı adı Âdem'in. Kendine uyarladığı ahkamı, bitmeyecek gibi amentü dediği gücü vardı onun, tümüyle hükmetti masuma ve kalbe düşen tüm hissiyata. Babalarının da babalarına öğretilen buydu, suç değildi erkekte, suç onu hep tek kalıpta eğitende. Bu eğitime göre; onundu her şey, evren onundu, ayakları altında süslü bir taht ve nahak bir kaviyyet. Parmağını şıklatmasıyla hazırdı sofrası, ağzındaydı lokması, kucağındaydı oğlu. Dövse döver sövse söverdi. Fakat eğer bir sevecek olsun, sanki tüm oklarıyla dönerdi ataları ona, düşerdi tahtı altından ayaklarının. Uydu insan buna, uyudu burada tam asırlarca. Oysa hayır! Onun da kalbi vardı kırılacak, onun da sevinci vardı kahkahalara boğacak, onun da gözleri vardı ağlayacak gülecek... O'ysa hayır! Hep yanlışı aktaran ana-babaya ata hürmetiyle bağlılık gösteren nesiller, kendini bilmekten öte bir taklidi yürütmekten ileri gidemedi ve katline göz yumdu arşa değen hayallerinin. Koca bir vicdan katliamı gerçekleşti bu beldede. Ana-baba çocuğunu sevemez ana-babası yanında, dendi. Edepsizliğin daniskası olarak görülen husus; en ufak taneciğiydi sevginin. Evladına tebessümünü bile çok gördüler bir annenin. Oysa hayır! Yeri yok bunun. Dilerim uymasın bu zaman, uyumasın burada daha fazla...
Yorumlar
Yorum Gönder