Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Resim
Ruhu hüzne mukabil Eğilip kulağına bir zambağın  Saygıyla okuduklarından Tevellüt ki gösterdiği bu hürmet Nefesini duyduğu külli cismâna Belli, Ruhu aşka mukabil Bilmiyor nedir saplanan şakağına Gözü önünde şimdi bir ceset Tabutunu taşıyor bî zambağın Kıl kadar hafif, dağ kadar ağır Kıyamadığı sevip koklamaya, Şimdi sızlayan bir taraf solu Yalnız bir taraf Terk edişiyle bir zambağın Yitirdiği soluk Kendine biçtiği kefen boylu boyu Şimdi, Ruhu acıya mukabil Kavruk bir et, kafesinde atan Beslememiş, beslenmişler ondan Öğütmek için saydıkları gün kadar  Şimdi, Ruhu ölüme mukabil Nazârında piştiği bir haşlı derya Nisyan kökünü damarında akıtan Anlamamakla şöhretlidir insan Zambak öldü Ye'si bağladı ruhuyla elini şairin Okudukları kaldı dimağında çiçeğin Mezarından doğuşuna peyda oldu bu metin Zambaktan ümit kesmeyen, hadsiz bir sevdayı büyüttü şair Yeşerince bir bahar Kulağına gelmesini arzuladı o ahenkli manzumenin Maşuku olduğu bir zambak dilinden Şimdi, Ruhu mateme ...

Düşüş

Resim
    Şehre inen sis Avcu yalayan kum Çiçek bitmiş kaldırım Sinekten arabaların əcele istikameti Yutulmuş insanın pusmuş iniltisi O, düştü Bir kez değil bu yolda İndi sis tepesine şehrin Gizledi tehlikeyi bulut Örttü üstünü bir haleli örtü Yaladı avcunu kum Bitti çiçek kaldırımda Bozmadı bir araba süratini Bir araba durmadı oysa Sormadı biri halini ona İnsan, düştü Düşen, insandı İnsan, düşüştü Bir kez değil bu yolda Çıkmadı iniltisi ağzından Yutuldu ki yutuldu Tabanları yer ile kavuştuğu zaman Şehri sindiren sis Yuttu onu da her defa/son defa Göz göze geldiğinde dâima Sinen pusan yutulan her nefesi Yem bildi kendine dünya Yol aşılmaya gördükçe aşındı Ta ki beşerin ayakları çürüdü Susmadan durmadan sızlandı Düştü İnsan Düşüştü

Gerçek

Resim
Dipdiri bir ölüme koşuyor nefesim Yiterken yetemediklerine değin Son takâtini bulup keşkelerin, Soluklansa kaçışı ucuz  Dursa önünde ufuk Düşünse tam şimdi yıkım Ağrısı kıskıvrak sıkıştırıyor sadrımı şevkin Dünya sanki boynuma dolanan bir efsun Durup düşününce nihai kavlim; Savaşıysa  bu nefs ile ferdin Ermeli ve ilişmeli sonuna en nihayetin Basmayacaksa göğsüne beni Kucağını açmayacaksa acıma Bulmayacaksa sanında adımı Yok olsun başımı yoluna serdiğim her cephesi gerçeğin Dipdiri bir ölüme koşuyor nefesim

Leylim

Resim
Öfkeyle döndü suratıma İsmimde biriken gece Uyuştu yüzüm, taş kesti ruhum Ne çok beklemişti beni Ne çok bekletmişti oysa En hasıyla hasletlerin Soluğu uçurdu perçemini rüyamın Tutunacak yegane daldı İtti sırtımdan satırları Arzı kaplayan ağrısıyla sadrımın Yutkundu gece Tanıdı, aynıydı tadı acının Birdi hisleri tüm anıların İskeletim hatırladı bu işkenceyi İlk değil evet sonuydu bu ilacımın Müşküldü şimdi şifası sancımın Üzerime yürüdü gece, dikti yırtılan perdeyi Kapattı süzülen ışığını ayın Bu ilk tokadı değil ki karanlığın Evet şimdi gözüme bakandı sonum Yakındı ölümü lambanın Oysa yakındı durmadan ruhum Yarıldı fikrim orta yerinde aklımın Oysa açıktı cevabı sorumun Gece birikti ismimde Döndü suratıma öfkeyle Sitemini kustu ayak ucuma; Sen ol, Selamını çak köşesine duvarların Ki bu yaratılışın, bu senin tüm anlamın İzlerken dört köşesini dünyanın Sen ol, Varlığını çak köşesine duvarların Ki bu nefes oluşun, bu senin hakikatin Oynarken vak...

Yitiş

Resim
 Aralık da kaçıyor  Yetişemediklerimden yitişimin sürati bedelsiz Tanım biçemediğim bir ahval var zamanda Yok oluyoruz oysa Anlam veremesem de sessizliğimi koruyorum Hayat böyle bir şeymiş gibi susuyorum Böyle olmalıymış gibi Halbuki en net idrakle farkındayım yanlışın Yanılış ve yanışın  Affına sığındığımdan da kaçtığım, kaçmaya yer aradığıma lanetler yüklüyorum Enfüs oluşun nefes darlığı birikiyor boğazıma, bir bir ciğer damarlarıma Yitiş bu, yetilemeyene, yetinemeyene  Yok oluş bu, yokluğu bilmeyene  Bu çoklu bilmeceye  Yok oluş bu!

Savt-ı Nefs

Resim
Beni hep en çetin yolda yayan bırakan sesim Çık ve doğrult yayını Söndür alevini bu işkencenin Sesim, ses ol bî çare avareliğime Bir serseriden hallice ahvalime Sök düğümünü bu hengamenin Elimi bağlayansın Tutamayan gönlümü, yanıma yanaşamayan Yarama yaraşamayan da sensin Sesim, ses ol Çık ve doğrult yayını tüm gerçeğin!

Resim
Asasıyla Musa Aralıyor okyanusunu sadrımın Kusrunu örterek sudurların

Commission/Görev

Resim
Commission   Go, my songs, to the lonely and the unsatisfied, Go also to the nerve-racked, go to the enslaved-by-convention, Bear to them my contempt for their oppressors, Go as a great wave of cool water, Bear my contempt of oppressors. Speak against unconscious oppression, Speak against the tyranny of the unimaginative, Speak against bonds. Go to the bourgeoise who is dying of her ennuis, Go to the women in suburbs. Go to the hideously wedded, Go to them whose failure is concealed, Go to the unluckily mated, Go to the bought wife, Go to the woman entailed. Go to those who have delicate lust, Go to those whose delicate desires are thwarted, Go like a blight upon the dulness of the world; Go with your edge against this, Strengthen the subtle cords, Bring confidence upon the algae and the tentacles of the soul. Go in a friendly manner, Go with an open speech. Be eager to find new evils and new good, Be against all forms of oppression. Go to those who are thickened with m...

menam II

Resim
Ne kadar yaklaşsa da uyku ensemden Dinginlik şuuru kapalı bir ruhadır ettiğim hamallık

menam

Resim
Uyku sancıları Geçmiş sanrıları  Çünkü biliyorum Her kısa ölümden önce adetidir ruhumun Kıvranmak

O'ysa Hayır!

Resim
Yazık ki dibine kadar karşı olduğumuz bazı kalıplar içine doğduk. Doğurdu bizi kuralların anası tüm yozluğun. Yıpranan göreneğe bakıp doğru buldu insan, olmayanı kaide. Dedi, adam olan ağlamaz, yakar canı da burnundan kıl aldırmaz. Uydu insan, yıllarca uyudu burada. Ne bir adım gelişti ne bir gram değişti. Her katresiyle teslim oldu insan maziye. Gelenek hoştu elbet, yaşamıştı bugüne dek, belki sırf bu yüzden nahoş bir hoşlukla hoştu, böyle bildik, doğrulana böyle bildirdik. Bazı yanlışların yaşattığı bir katildi belki o ama biz yaşıyor oluşuna sevindik, alana dek hayatta oluşun kelebekli coşkusunu bizden; boyun eğdik/eğiyoruz. Yıkılmıyor bazı kapıları geçmişin ama açılmıyor da önümüze esefiyle keşkelerin. Duyguları solan-soldurulan bir nesle adam dendi bu diyarda. Masaya vurduğu yumrukla ademin oğlunu şah etti bu diyar, secde ettirdi karşısına koyduğu tüm cisimleri. Kendine mal bildiği emanetleri yedi yedi ve yedi, bir kez durup varmadı farkına, doymadı da, bir kez... Hayır oysa, oysa...

[varlığı]

Resim
Her salise aleyhime görüyorum Bir aynayla göz gözeymiş gibi Ortada tüm varlığı hiçliğin Koşarken çekiştiriyor başımı üstümü Sanki tutup zincirimi Sürümek gayesi gövdemi Bu payeyi kendinde bulan Tek vasfı sayelik olandan kaçıyor- Koşuyorsam da yok neticesi Tüm bilinçle hissediyorum ezikliğini eziyetin Arzın yaratılışına kanîyim Ortada tüm varlığı hiçliğin

Zaman Üzerine Bir Tanzim Şart

Resim
Koşan bir olgu zaman, ardında bırakan bir vakıa. Elle tutulup gözle görülmese de kuşatan, içine hapseden koca bir gerçeklik, bir düzen şart bu haseble. Çakılı bir taş için dünyada, şart. Kimse kalmayacak tanımayan altını toprağın, kimse kalmayacak. Bahçelerinden birindeyiz evrenin ve sonsuzluğu çizmek gibi gereksiz heveslerde yitiyor, yitiriyoruz sevincini yaşamın. Oysa şart bir nizam harcanan zamana, bir türlü farkına varamasak da; o koşuyor ve bir yarış bu. Bomboş ve boşluklarda tükettiğimiz her saniyenin vicdanda bıraktığı izleri hissedeceğiz bir gün, belki ansızın. Anısı yakın gelen anları bulamayacağız avucumuzda, bir gün, belki ansızın. Oysa biz müsaade ettik terkine ve öylece. Şimdi oturup düzenini kurmadığımız, sahip çıkıp önemsemediğimiz en küçük diliminden sorumluyuz vaktin. Bilmediysek değerini, bir özür borçluyuz ruhumuza ve dinçliğine bedenimizin. En özel şekilde biçimlendirilen varlığımız, bizden bir özür bekleyecek elbet, çöpe attığımız her hatırası adına hat...

vesvas

Resim
Yiterken yetememek Yutulup hazmedilirken idrak-ı insanın Sinerken damarlarına bir bir Göğüs kafesini boğum boğum yaparken çift dilli şeytanın Tükendim ...

Âmâ

Resim
Öte yanında uzvumun Kardeşimdi ölen Uzanmadı kanadım Ki alıp uçurayım daimâna Vefasızlıktan bir dağdı aitken Allah'a İnsan, hep âmâydı Tutamadı düşen yavruyu elinden Oracıkta canavarın pençesinde izledi katlini masumun İnsan, hep gördü gözü yumukken İnsan, hep kördü kalbi uyurken İnsan hep böldü birken İnsan hep düştü ayıkken İnsan hep sövdü haksızken İnsan hep dövdü kavîyken İnsan hep güldü cahilken İnsan hep öldü diriyken İnsan hep döndü nankörken İnsan hep âmâydı Oracıkta canavarın pençesinde izledi katlini masumun

Hiç Olmazdan Bir El

Resim
  Artık, bizi kahreden şeylere alışkanlık geliştirmeye başlıyoruz ve bunun ne kadar zalimce olduğunun farkında bile değiliz. Uzunca, gerçekten epey denecek bir süre boyunca sadece bunu sorguladım. Şöylesi bir dönem, hepimizin canını bellice sıktı ve topluca süpürdü umutlarımızı, heveslerimizi ve kucağımıza bırakıverdi krizlerini anksiyetenin. Öyle yordu ki, buna rağmen alıştık ona, başını bile okşadık belki. Zorumuza gidenleri kabullenmemiz hiç de uzun sürmedi. Şaşılası ama apaçık. Kızıyorum bize, çok kızıyorum bazen ve çaresi yok bazı şeylerin. Durum böyle olunca, oturup acıyorum bize, çok acıyorum bazen.  Alışmak öyle kolay ki ve bu, kendimize yaptığımız en zalimce şey. Yok, alışmayınca da rayında değil işler. Nasıl çıkılacak o düzlüğe, bir cevap yok. Umutsuz değiliz, umursamıyor hiç değiliz sadece umarsızız, ince bir çizgi var bu kelimeler arasında. Umarsızlık çaresizliğin dibiyken, dışarıdan bakana umursamazlık gibi görünüyor. Hayır! Pek tabii umursuyoruz, s...

Matahlığı Derdin

Resim
ikna edemem kimseyi dünyanın omuzlarında olmadığına öyle bir hengame boğuluyorken nefesi elimde nefsin sonu ensemde hissederken daim ispat edemem bu canda ki sancının olmadığını eşi umarsızken omuzların doğurduğuna ilaç derdin tekliği umarsızken ispat edemem ruhumda ki dinmez yarayı hem ne önemi var benim yaramın/  kanımın akan gözümden ne önemi var yarının durmadan üreyen omuzlar nezdinde? sanki Yusuf'u ittiler derin bu kuyu en derinden itme ruhumu koş avuç içini kavra ve sar serin bu kuyu seninkinden bir maraton  yarıştığı matahlığı derdin öyle bir hengame ikna edemem kimseyi dünyanın omuzlarında olmadığına

ta şâhın

Resim
  Etimiz kemiğimizle yoğrulduğumuz bir dehr -Ki yitirdik mecazları toplarken nefes Gündüzü atlatalım, akşama erişelim, gece sakindir kavuşalım derdi geçelim, sınavı bitirelim, nihayetle buluşalım Derken ve derken gelemediğimiz o nihayette yitirdik müstakbeli Müstakbeli ki dehrîdir varlığı Bize işlemez bize en bilenen Kesen damarını ta şâhın, Bir taç takmış başına nefs Bir çanla tapmış kendine nefs Bir öğün aç kalmış yemiş kolunu nefs Kâtiliyken bizzat maktulün Adı: N E F S  

Apaçık

Resim
Apaçık bir esaret bu Komşuya oynanan mutlu tablo Her sabah aynada giyilen sahte tebessüm Provası belli, yapılmış her saatin Kavrulan göğüsler üzerine bastırılan yastık Duymasın diye gözden akanı komşu Gecelerce ısırılan yumruk Çığlık çığlık büyüyen vaveyli bir kadın daha çocuk Apaçık bir esaret bu Buz kesen el-yüzlerin Daha ceninken boynu eğiklerin Omuzlarını kambur eden çetin bir tek başınalık Haykırışların en suskunu/umarsızı Omurgasız bir benibeşer karşısında Apaçık bir esaret bu! Bul önce, Kurtar beni benden Apaçık!

ZOR

Resim
Biliyorum, omzum çekmese yükünü olmazdı sırtımda Biliyorum, ola ki düşünmesem en kötüsünü şeylerin Ve açılmasa önüme sahrası şükrün Atlardım ilk ye's yamacından Biliyorum, Satırlarımı da gömüp sadrıma Ardıma attığım tek suçlar bakışta bir kadem geri durmak olmadan Bırakırdım bu çelimsiz gövdeyi boşluğa Biliyorum, Doğurmayan ve doğrulmayanın adı bir an eksilse dilimden Nihayeti apaçık gördüğünü sanardı aklım Oysa nihayet sonsuzluktu bu ferağda Dursa her şey biraz, dursak hepimiz birden Dönmese dursa başı bu tek gözlü devin O da olmasa devrilen tepemize Diniverse ruhumun tarifsiz sancısı  Biliyorum,  ZOR ...

Cennetin Taşıdığı Kadını Gör!

Resim
Duvardan bir put önümdeki  Hissetmiyorum ona karşı tapılası bir sezi Yapma bir haşemden elbisesi Hissetmiyorum/ geçmiyor yüreğimde dinmeyen harı kinin Olamıyorum ki İbrahim Kör bir baltayla avcumdaki Dağıtsam dışını içini Dağıttığı gibi annemi. Onu Gör !

Kim Kadar Ne?

Resim
Diz çöküp alnımı koyduğum arzdan gayrı Yerim nedir dedim bu koca kursakta Kapladığım zemin kaç santim Değmeyen başı arşa bu gönlü boylu boyu yama Erer mi derdi dosta Umur çizgisine dokunur mu elemi beşerin Kimim ve kimde neyim? Dışıyla hürmet gören içi boş bir kalıp olmaktan kaçtığım kadar/bundan öte Ve koştuğum kadar uzağa ins dârından Libasıyla sevgili, içine hatır sorulmayan ins Nisyandır kökü Kalıbıysa nesebi Yaşıyorum ama vaziyetimi ciddi bir uzlet çevirmiş Yüzüm, boğulup durduğum iki çetin sualde belirmiş, Kimim ve kimde neyim?

Feryad-ı Ğargân

Resim
Ayağımı daldırdığım anda kapılıp boğulduğum dipsiz bahir kuytusu  Kesilmekte soluğum Avuçları avcumu arayanla hasrette solum Kıyısına tutunduğum itmiş sırtımdan Bir bıçak, ucu kanlı Dost hamletti sırtıma bu yalnızlığı Katı ve kat'î bir sancı Tanımadığım duyguların en yabancısı Emek vermişim de zayi etmiş her kimse Dost diye tanıttı kendini Teşekkürün azizliği ki, İşgale uğramış hakkımın da hesabını bıraktığım bir nihayetle müjdeli nefsim Nefesimi kesene hediye ettiğim bir göğüs kafesi Ama ne sahici bir yaşam harbi Harbi-ki göğsünde cam kırıklarıyla besleyen, Çoktur beşer kestiği nefesi kendine kattı sanır Ölüm de yakar, yandırır candakini Bilmez ki bunu şaşan Çok yaşadın da yaşattın mı sende-kîni?