Kayıtlar

Paha

Resim
sözlerini sen mi işledin mısraların ki böylesi bozdun ahkamını aklımın ben durdum solunda öylece öylece ve solunda  soluğuma can katan anlamların oldu anlamlarım oldun sonra kapıma dizilen bu pahanın paha ki cinsi ne gümüşten ne de altın  bize dokunur bundan ötesi dokundun, kuruldun evine bahçesine baharımın bu dokunuşla vuruldu kalp kapısının tokmağı "ben geldim" diyiveren kadife sesin duyuldu kalp odalarımda sen geldin ve buruldu dünya duruldu zaman sen geldin ve durdun solumda öylece ve solumda kal ey sabahımın ufku kal ey ruhumun evi kal benim canımın köşesi sensizlik beni her aleme el kılar sensizlik sonu meçhul bir masal sen sizken de değişmeyen bir lüzumken varlığın sen ki bizi biz kılan varlığınla kal kal benim ey!

Pakt

Resim
Kimsenin suçluluğu onarmaz hasarı Suç ki saçlarını yolar masumların Yolu üzere çiğnenmiş kimse eğer Teşvikidir olanın Suç ki elden gideni koymaz yerine Sinesi yangın simanın Yeri yok o çok adil nihayette Ve yitenden doğar hiç yitmez ağrılar Avuçları yaradır çocukların Hakikat şu ki dünya bundan mahrum kalamaz Dünya bunu hiç vaat etmiş bile olamaz Kalbi sökük çocuklar büyür büyür Büyür kalp yamaları Öyle ki dünya yaraların membaı Seslerimiz örtülür umut bezeli yorganlarla Ve biz örtülürüz niyeti bozuk kanunlarla Yol bizim olsa davranırız kavgaya Fakat! Fakat zor yürüyoruz bastonlarla Suçlusu biziz ayağa kalkamamanın Değil satılmış bir ruh değil şeytanla kurulmuş şirket Bu, dönüşmüş her şeyden haberdar teferruatlı bir pakta!

Leyâl-i Girîzân

Resim
Bütün şiirlerim hayal toplayan okuyucular içindir.  Okuyucular fecr dolu gecelerde aşk ayrılığı ile yorgun düşerler. Kış göçmen kuşlarına özgü bir korkuyla, titreyerek, Ölgün uçan bütün gecelerim hasret doludur.  Şu uzaklara kanat açan beyaz güvercinlerle birlikte Ufuklardan batan seherlerimdir. Beyaz sayfalar üzerindeki siyah satırlar, Uçan o kuşların harap olmuş kanat gölgeleridir. Bu ahlar bütün onların nâmesidir Ve her şiir bir aşk kuşunun yuvasıdır. Kitabımın gizli bir köşesinde gömülmüş olan Ya solgun bir kamelya veya bir menekşedir. Bilsen, o hangi sînede verem olmuş Ve acaba kimin ruhunun hararetiyle ömrü bitmiştir. Meçhul okuyucularım sakın gücenmeyiniz, Dudaklarımdan usanmış o ismi söyleyemem. Bu bir peri ki çoğunlukla aşk bulvarıma gelir, Benimle altın kanatlı gecelerde gezerdi. O sevgili şu hasta ruhuma bazen acırdı; Bana nefesiyle sıcak ve müstesna bir iklim sunardı. Başka dünyada gezinmeyi sevmem, Hayalimin kırık kanadı sürüklenir yerde. Benim fikrimin gezinti ye...

Çünkü

Resim
Ödüm kopardı kıştan Konforunu yitirmiş her karşılıklı hissi koparan bir şey gibi kopardı ödüm Kıştan Kardan Kordan Bir ısınır bin soğurdu içim Kimsin ve bu ne cüret Kimdin de büyüdün kocamansın Görmeden evvel bildim Bu mâni değil ki kırılmış koparılmış her ne varsa hiç birine Duydun konuştum Konuştun duydum Oysa kopardı ödüm Yardan Vardan Yaralardan Varlığı bir Yaradandan Ellerimi kalbimi çocukluğumu hayallerimi Yakardı Bozardı Utanmazdı Bir de durmadan yazardı Küçük bir kızdı  Kopardı beni bir sayfa varsayıp acımadan Yakasını iliklerken kır saçlı anlamların Büyüdü, büyüdün bende Bir büyüydü ki Kopardı ödüm Durup fark etmek bildirildi sonra koşarken son basamağa erişelim diye Yavaş koştuğum bir aceleydin Beklerim dedin bekle Bekle korkma Bekle bıkma Beklerim çünkü seni ta ki bucaksız akşamlarda ışıklara karışan sesinçün Beklerim korkma Beklerim bıkma

Bazen

Resim
Yıllardır düşüncesi salmaz gecemi Kabuk tutmaz yaran bulaştı kaderime Sarıldım diye yüzü gülmez talihine Ağrımaktan bir ceset taşımaktayım ellerimde Ağrıyor, ağlıyor kollarım sana sarılı Biz olamayız onlardan İnsan böyle bir mahluk Bazen insan böyle bir kofluk Acele işe koşan şeytanlar gibi hatalara dolaşık Yürüdüğü yollar belli içi dışı karanlık Yazık ki o buna alışık Kalbi sorgulamaz  Aklı hiç olmamış ki karışık Bunca kiri temizlerken gök Bazen ağlar ki müzmindir Dünya böyle bir varlık Bazen yokluklarla açığa çıkan Dünya bazen böyle bir hurdalık Kollarım ağrıyor anne Anne kollarım ağlıyor Yollarım sana dönük Hep çıkmaz sokak önüm Ne buldum bilmiyorum da benim oldu tüm cihan Biraz kabulsüz hislerim, kırık bir can elimdeki Kesiyor neye dokunsam, kesiyor nereye baksam Yara bere, acımak ve hep ağrımaklar çepeçevrem Bu sanki hiç de manasız değil içimde Bendeki biraz, Evsiz kalmış çocuğun hediye bir oyuncaktan dünyalar edinişi Yerim yok değil yerim belli Huzuru kovalarım köşe bucak Bul...

Mevta Diyarı

Resim
Kaygım uzağa bakmakla neticelenir Unutamayışın sızısıdır her gece şakağıma vuran Asıl yüzler belirir yüzüm önüne Görürüm kimmiş öz kim düşman Bunca nümayişçiden soytarımı saklamak zor değildir Zor değildir buna alışmam Şimdi soruyorum ne işim var burada Bu sitemkâr ruhlar arasında bulunuşum neden Bir mânâsı olmalı bu gelişin Mezarlığa gitmek değildi niyetim Ayaklarım bu yöne çevrildi durmadan Sonra tavafı başladı mevta diyarının Anladım ki bir gün ölürmüş soytarılar Soytarımı öldürdüğüm gün anladım Anladım Unutamayışın sızısıdır her gece şakağıma vuran Bir yaralı kuştur sine-i sadparemde çarpan Yarası içeridedir yarası benimledir bendendir Bir demdir sonra Akşamları kanat sesi işitilen huffâşın rüzgara verdiği ahenk Öylece hayrandır ruhum her kuşa ufukta kanat çırpan Anladım ki ölürmüş her yaralı kuş kırılınca kafesi Anladım kırılınca sol kafesim Soytarımı öldürdüğüm gün anladım Kanı bozuk bu şehirde işim bitmişti iyiden Anladım yerim de evim de ırak buradan Anladım nefes a...

Kurdela

Resim
Bir sinsi kurdela Birbirine kapalı dünyaların ara kapısında sallanan Tüm boyutlara açık cesur anahtarlar bağı Kurdela! Herkese uzak bize yakın bu bağ Onlar yani biz olmayan herkes Korkup kaçtıkları kendi yarınları Dününü bilmezden taşınır bugüne umarsız kölelik  Dünya uzak bir yerken bize Dünya her şeyi yerken üstelik  Utandırır birbirine sırt dönen yakınları Bir tuhaflığı saklar bu saflık Her dünyadan bize koşanı Alemlerden taşanı Kalpten kalbe taşınanı Bağlar bu kadim bağlar bağı  Kurdela!  Her kalıba sığan bir tek sığamayan sol yana Ne tür bir gizdir bu ne fena  Ah ki bir rüzgar eser ilk aydınlığında sabahın Okşayan yüzü o şefkatli el bizden yana Öteler doludizgin bir aydınlık kuşağı Dünya kolu kırık bir korkuluk bahçemizde Erişmeyen kol Umudunu sular anne kuşların Bahçeler de ölür sonra bulur baharını Kapılar kapalı kapılar bağlı Kem dizili dillerde Size yasak bize tuzak bu kurdela Her tür hoş sesten daha bir hoşken sesi Dindiren tüm öfkeyi sitem...

Diken

Resim
Kapkara kasvetin kavurucu közleridir üzerinde yürüdüğü İnanmadığı bir gerçeği hep teğet geçmiş yine geçmekte Susuzluktan ölmüş birine su taşımakta durmadan Elleri dolu elleri boş değil Fakat acı ki Doldurulmaz bir boşluğun mevcudiyeti dolanmakta ayağına Haberi var her şeyden ölümden değil Tek yanan ayakları sanıyor oysa Kalbine kadar yükselen hardan habersiz Beynini eriten lavdan habersiz Habersiz susuzluktan öleceğinden yanmaktan değil Öfkenin kül ettiği dârdan habersiz Susayarak yürüyor üstelik hiç susmayarak Şaşarak yürüyor üstelik hiç şaşırmayarak Az hapşırıp çok yaşayarak. Evler var evler sanki Koyu gök yansımış duvarlarına Sığınak evler temeli sarsık duvarı çatlak evler Sığınak evler yoksun sığınmaktan Kuş var örümcek var örten her gizi Mağarayı setreden sonra bir bir evleri Ağaçlar var süsü tüm esrarın Ağaçlar ki efsunlar örülü damarlarında O bunu bilmez ona yeter set çekmek kusurlara Söküp atmak geçmişi bir kenara parça parça Ona yeter! Ama yetmez bir kızılçamın başımıza dö...

İntak

Resim
insan doğdu ve biz onun batımına da şahidiz  ağaç büyüdü felek döndü güneş battı kaybettik sonra orada biri vardı biri daha ve biri daha kaybettik sonra tüm kayıpların hücumuyla aklın kaymasına ramak kaldı bir ramak kağıt kesiği gibiyken yaşamak o haddi aşmak bize düşmedi  bize düşmedi dağılmadan toplamak bir çocuk vardı isminin baş harfi son harfi belli değil bir çocuk vardı cisminin varlığı yokluğu belli değil fakat bir çocuk vardı işte var diyorum! bir çocuk ben çocuk biz çocuk kutu kutu pensenin elmamı yemesi ne kadar mümkünse o kadar çocuk bir zamanlar çocuktum hiç çocuk olmadım rutubetli tavanların intak sanatını izleyip masallar uydurdum bir zamanlar çocuktum tavanlar benimle konuştu tavanlarla konuştum hiç çocuk olmadım mekanlar değişmedi mekanlar hep değişti onlar şimdi beni anlar bir anlayan ki- mekanlar bir de seherden ilk huzmeyi sızdıran bulutlar sessiz hitaplar vardı boğazıma biriken sessiz ama gürültüsüyle boynuma dolananlar biriktirdiğim tüm ağlamakları yutmaya...

Yanık Paltolar

Resim
kapısı çarpılmış her güneşli günde var olan tüm yokluklara küskünüm kalbimdeki lalelerin hasadıyla başladı sevmek ülkesine yayılan bu hüzün her gün ardı bomboş kapımın serpilen taneleriyle yağmurun bir ben ıslandım                   bir gelen bana                                          bir bir                                                   birlikte bir pitoresk ah bu nasıl risk tuğla tuğla pencerem dökülmüş alçısı renk renk  ah pitoresk ah gönlümün gümüş taçlı kuğusu kolladığım sensin yıllar yılı ne güzelliksin bilsen çıldıracak olur yapamazsın  bucaksız laleler ormanı solum gözlemekteyim soluyarak o sonu kokladıkça hapsolduğumda saklı önüme uzanan ince sırlı bir yol bu görürüm insan kend...

Aşağı

Resim
Boşluğa akan çıldırmaklar ardı iç huzur karmaşasında yiten esareti kibrin Her küçük sonla buluştuğunda ruhum Bulurum onu Bulur ve alırım yanıma Yanım ki yandı Yanan ki kaldı bu canda Eksik bir taştı yarım yüce tabularda Yarımdı varan o kisraya Yazık ki tükenmiyor tükenişi vaktin Zihnim bulanık sularda bir tabula rasa Küçücük ellerini uzatıyor bir kız çocuğu titreyerek Yetişmiyor kolum ki tutunup kurtulayım Elimi uzatıyorum  Düşüyor gözümden aşağı kız çocuğu  Elimi çekerken kapıyor iri dişli bir kurt onu Birer uçurum şelalesiyken göz pınarlarım Aşağı bakıyorum en aşağı gözümden Kayalıklar yuvarlanıyor her ulumasında bir alaca kurdun Düşüyor kurt şımarıkça ulurken en aşağı Korkunç bir gürültü patlıyor yuvarlanırken aşağı Biri duruyor tam karşısında bu tüy postalının Saygı duymayı senden öğrenmedim diyor Öl! Ölmüyor ama yaşamıyor da Karnından bir ses çalınıyor kulağıma Nefes alan benim Kurdu sen öldürdün diyor Ben bunu inkar ediyorum Titrek bir sesle ona dönerken Dizl...

şemsiyeler işlevsiz

Resim
yürüdük ama yeryüzü değmedi ayağımıza hafifti her şey, şemsiyeler işlevsiz yağmur bir şeyler anlatıyor sis manâlı bir içlem bu kaplamına muhabbetin yürüdük ama yeryüzü değmedi ayağımıza sakindi her şey, şemsiyeler işlevsiz rüzgar bir şeyler anlatıyor ağaçlar manâlı bir öyküyü dillendiriyor bu masala bakarak yürüdük ama yeryüzü değmedi ayağımıza ferahtı her şey, şemsiyeler işlevsiz gözlerin bir şeyler anlatıyor gökyüzü manâlı bir şiir olup yağarken tepemize yürüdük ama yeryüzü değmedi ayağımıza yumuşaktı her şey, şemsiyeler işlevsiz sesin bir şeyler anlatıyor yollar manâlı bir kader çizgisini andırırken önümüzde yürüdük ama yeryüzü değmedi ayağımıza Dürüsttü her şey, şemsiyeler işlevsiz kalbin bir şeyler anlatıyor akşam ışıkları manâlı bir türkü olup çalınırken kulağımıza yürüdük ama yeryüzü değmedi ayağımıza yürüdük yağmur dile geldi rüzgar hiç susmadı gözlerindi asıl konuşan oysa sesini de en iyi ben duydum kalbin ise en başından anlatmıştı her şeyi yürüdük ama yeryüzü değ...

Düş

Resim
Gece uzundur En kısası bile bir soluk alır vermez geri Düşümü saklasam ne yazar Bir rüyanın koca günü esir ettiği olur Hiç karşılaşmasak ne çıkar Seni tanımadan özlediğim olur Bir yokuş gibi görünse de hayat  Yukarı erişmeye sebep yol olur Bir seferse vakitlerden şu an Benden sana bir ulak yoldaş olur Başını otobüs camına yaslamayasın Saçların şeytana hamilik ettiği olur Düşünceler gölgeni yerden yere vurur ise Kalbini serdiğin gökyüzü sana kanat olur Bilirim bir kelime diline çok uzak gelir Sesinin senden ötelere kaçtığı olur Söylemem deme bir şeyi, gün gelir Hesapsız döküldüğün olur Heybetini örtmezsen  Gözlerin kemine bir kement hiben olur Can dediğin herkese gösterme sırtını Düşünmeden düştüğün uçurum olur Uçurumlar ardı bir pamuk tarlası belki Belki de bir dost acısı sana kendini buldurur En kötüsü varsa da şeylerin Güzellikler elbet bir köşede bizi bekler durur Ümitlerin yelkenini koyverme bugünden  Yarınların saklı umudu durur Ey dost, ey yâr, ey cânı bu diyârın Ne...

elma ağacı

Resim
bir tanecik yanlış yargının kahrettiği her şeye küsmüşüz gibi sabaha açılan zincirli kapısı kalbin boğaza oturmuş yumrunun sıktığı yumruk gibi baş döndüren bulanık halleriyle vertigoların da susmuşluğuna yakılan anız seslice söylemediğim her şeyin yer ettiği o kafes boşluğundan bakıyorum sana biliyorum duyarsın beni duydun evet o budur bu ise yalanların örttüğü dürüst bir çöl böceğinin zehrini akıtır en yeşil damara bir katre sarsık güven huccesini sallandırır en kalın halatı hayyel kayyumun yer etmiştir tüm kutsallığıyla kendinden haberi  olmayan agnostik patriği vatikan'dan suud'a durduğu yer baştan yanlış kafasız sakalların eğer bu bir mana yükleyecekse davud'un yıldızından koparılmış sünepe bir bayrağa mesela lanet olsun fötr şapkasından güç alıp mülkün sahibine tüküren adama biz boş verelim şimdi adaletini pek adil yargıçların onlar sadece görüneni görür biz işin ötesine koşmak derdini okşayalım asıl biz bizi ilgilendirmeyene bakmayalım dur...

mesele

Resim
Tutup kendimizi oradan oraya vurmanın manasını oturup uzun masalarda beylik ve  kof cümlelerle  tartışabiliriz Biz zor insanlar değiliz Yalnızca seviyoruz böyle alengirli cemiyetleri Ve uzun masalarda lüzumsuz meselelerle vakit eğlemeyi seviyoruz naparsın? Henüz gelişimini tamamlamamış bomboş ceviz kabuklarını yumuşatıyoruz gün be gün İçi çürük bunca beyni her gün yumuşatıyoruz Aramak yok aklımızda kendimizi çünkü o kaliteyi tarihin belli bir döneminde yitirmiş gibi davranıyoruz Üç maymun işlenmişken akıl kodlarımıza zorlamıyoruz hiç Gereği kalmamış gibi yapmak en geniş çerçevede bize bir lüküs sunuyor Niçin bir soru daha doğursun yaşıyor oluşumuz Hele bir de masanın baş koltuğuna oturtmuşsak kendimizi Allah! diyoruz ama bir kez ve mutluluktan Allah o koltuğu bizden almadan aklımıza gelmiyormuş gibi yapmaya yeminliyiz sanki Kendimizin bile iyi gün dostuyken ne diye sorguluyoruz eli bıçak sırtımızın santimini ölçenleri Biz seviyoruz böyle saçaklı bucaklı...

safsata

Resim
biliyoruz ki aynı değil aynalar her cinayet sonrası dişlerini fırçalayan cellat biliyoruz ki aynı değil aynada yaraları eş baykuşlar var kafaları koparılmış yani yaraları eş kafalarını tam döndürebilen insan bile gördük nesli tükense ne yazar yarasaların tepetaklak bile olsa kan içer bu adamlar kanımız her gün akarken ortasında dünyanın kim taksın başına bayrağını zayıfın karın şişiren yamyamlara kan lazım durup da kim duysun ağlayanı bukalemunlar var aramızda renkleri hep aynı omurgasız canlılarla her gün paylaşıyoruz avları insanın insana son katlanışını gösteren son zamanları dünyanın işte hayreti çılgın safsataların bu yüzden biraz daha hayat dilenecek değiliz ve sırf bu yüzden kalkıp gitmek arzusu bizi delicesine titreten biri def etse de şu yılgın ve şımarık toplantıdan ayrılsak kovulduğumuz kapıda ağlayacak hiç değiliz  biri bizi def etsin çabuk! lolipopunu kaybeden çocuk bu defa benim için ağlasın kovulduğumuz kapıda ağlayacak hiç değiliz gözümüze toz kaçtı-çökmedik...

kibrit kutusu

Resim
ormanı yakma fikrini ben atmadım ortaya bu yüzden  bırak ayakkabılarımı dizleri dünden yorgun bir yolcuyken bırak yürüyeyim kibrit kutusunu cebime bırakıp kaçan sensin adımı söyleme ağaca bakma ismimi verdim ona çimlerden biten benim duvarlara inat büyüyen katili olamam bir ağacın ellerimi verdim ona her çiğ tanesinde beliren benim sabahın ilk tenhasında, kanını dökemem bir ağacın ayaklarımı verdim ona her kökünde yol alıp arzı soluyan benim uzaklardan hüküm biçemezsin görünmez bir ruhun egemenliğiyse hedefin  kaldır kollarını ve arkanı dön yavaşça bu sen değilsin üstelik rimbaud anlattı bana her mevsimini cehennemin kal orada ve söyle bana ardına pustuğun duvarları kim dikti bir bir sıralı her taşa sinen kimin parmak izleri kim bu surların terbiyecisi betonlarla çevreli bir bahçeden bana seslenen kim çığlık çığlık savrulurken yapraklar ürkek çıplak ağaçları seyreden yuvası ezilmiş karıncayı görmeyen kim ağlayan toprağa sarılıyorum başka dostum yok beklediğim cevap...

Güzel Atlar

Resim
Kalpten silinen taslak Başa kakılmış yasak Diri bir ölümken yaşamak Şimdi yok çıkmaya basamak Bir gün biz de gideriz güzel atlarla  Beyinde açılan boşluk Ruhu hapseden yokluk Ölüm vaktiydi kuşluk Hasılı bir boğulmuşluk Bir gün biz de gideriz güzel atlarla  Eskiye bakan vakit Özlemi dinmez akit Sevda sinmiş ahit Ekilmiş oldu nakit Bir gün biz de gideriz güzel atlarla  Samimi bir tutunuş Kalpten kalbe vuruluş Elim bir yok oluş Acıyı taşıran derin yokuş Bir gün biz de gideriz güzel atlarla  Gözle görülen fark Gönle düşen gark Hazin bir hizanmış şark Bir bütünken aşk Bir gün biz de gideriz güzel atlarla  Cana batmış kıymık Kulağa vuran elim çığlık Acısı araya kaynamışlık  Yalnız ölünce anlaşılmışlık Bir gün biz de gideriz güzel atlarla  Sonsuz bir düğüm İki paralel bölüm; bir ölüm Hatırlanmaz en son güldüğüm Bir gün biz de gideriz güzel atlarla 

Şarampol

Resim
Dün gözünü kapatan rüzgarın Şimdi baygın uykusunu aralayan Parçalayan gözlerini Yuvarlayan sert bir kâbusa şarampolden Bir pürüzsüz ölüm cereyânı Kavramışken kokusunu ıslak toprak ve ihtiyar ağaçların Ciğerlerini doldurmadan koşuyor Başını döndüren enfes rayihanın sarhoşluğu Beynini dolduran, aşan vakitleri dehşet bir haz bu Geriyor kollarını geriye en gergin uykusuyla rüzgarın Kendini zapt ederek soluyor göğsüne göğü Endişesi çok çekerse içine solacak sanmasından mavi çölü Sanki cennetten bir koku burnundaki Koşuyor oysa bilinci bir adım ötesinde Terk etmekte yüzünü, yavaşça her uzvunu Sersem bir serkeşlikte dizleri Olacak hep takipte olanı Duyuldu işte şakakta iz bırakan o gürültü Göründü dikenli taşlar üzerine yığılıp saplanan kanlı vücudu Hareketsiz bakışları ardında alabildiğine bir sis Kaplamış her yeri, ta ki cehennemi Uyuşmuş bedenini ağlarken görüyor köşesinde kayalığın Sona kalmış bir damla gücüyle uzatıyor kolunu Kendine uzanıyor başkası sanarak Düşmesin diye aşağı. "Se...

Süslü Tabut

Resim
Gitmeklerle yontuluyor topuklarım Durmuyor tahterevallisi vaktin İnişler ve çıkışlar yazılı kara bir kağıt Gördüm ve düştü tepeme bir dev bulut Ne yanar ne kaybolur cinsi mürekkebin Yazdı kendini, çizdi beni, düzdür dünya Sorsam dönüp göstereceksin "Şurada aradığın süslü tabut" İşaretler var, İşte biz, işte Leibniz İşte orada acı çekmenin tarifi yazılı kalın ciltli kitap Amacın buydu, tut ve yaşa dedi ona cenap Dünya yahut ucu pullu bir monat Yokmuş doğru, yokmuş iyi, yokmuş bak Hepsi hepsini o dedi, buldu gösterdi Yok bu alem, alemcikler dahi vasat Bizi döverken zaman Filozofları diriltti tazeledi hepsini Düşüncesi gömülmemiş nefessiz bunca ceset Üşüdü kelimeler, Namludan fırlayan fikir zerrelerini biledi beşer Hepsi öldü oysa hani yaşamak Bulamadılar un tanesi bir cevap Sormak doğurdu hep anasını suallerin Her ilmek bir bilmekmiş meğer Gidenler koşuyor ayakları bağlı Hep bir kovalamaç Düşeni yakalamaç Kalın bir sükutu var yasların Saadet ise bir an, öylesine kaç...

Arayış

Resim
Koşarken zaman, Yetişeyim ona diye Soluğum düğümken boğazıma, Çok düş biriktirdim torbamda Açıp paylaşamadım azığımı Can üflenmişti zana Yürüdüm, düştüm ve buldum Bir mağara biçilmişti ruhuma Bir de sevdası karaların Bu en koyu rüyası aklımın Çekildim usulca bir uzlet sığınağına, Başımı aldı bir yol, koydu koltuk altına Aş dedi tüm dağları Bul umudunu rüzgarların Serpti gövdemi dağlara, Yürüdüm, düştüm ve buldum Islandım tam burada dert sağanağında, Bir bir düşlediklerim geçerken başıma Paylaşamadım azığımı içinde ruh taşıyan kanla İnsanlar hep sanandı, bense sanılanda yanan Çekilip, pusmam köşesine dünyanın bundandı Gayrı îzâhını daha yapamam Uslandım tam burada Vaktin veryansınında Yürüdüm, düştüm ama buldum Yetişemesem de koşan şu âna

YOL

Resim
Adımı sayıkladı zaman Durmadan ve sessizce uzadı dilinde ismim Bir soluk aradım peşinde yolun Durmadan ve sessizce uzadı elinde cismim Adımlarımı boynuma dolayan yolda Kendime aradım da bulamadım bir nefes dahi Durmadan ve sessizce uzadı önünde fikrim Merhameti yoktu yolun Yoktu yüzü onun Koştum, düştüm, aştım ve güldüm Bekledim ki erişsin kolları canıma Dönsün çehresi benden yana Durmadan ve sessizce uzadı içinde vaktim Oysa sevinmedi yol buna, oysa sevmedi beni yol Uzadı da uzadı ta ki uzanmadı kanadı Baktım ve küstüm Açmadım ağzımı, dökmedim sözümü Bir kez susmadım oysa Bana öfkesi neydi, bilmedim bunu Derman sandığım zamana sığınışlarım büyüdükçe anladım Zaman bir hapisti yürümedikçe yolumda Ayak bastığımdı asıl dostum Durmadan ve sessizce uzadı gönlümde sesim Adımımın sahibi tuttu elimden, Ben aradım, oysa soluğumu buldu yolum Koydu göğsümün tam özeğine, özüne ruhumun Adımlarım güç buldu okşayarak saçlarımı Durmadan ve sessizce uzadı yanımda y...

Tutsak

Resim
Kim değil nereli olduğu, Merakı kuşattı kirpik uçlarımı Acının menbaıydı gözleri Vatanı talan bir serçeydi tutsak Hür dağları zincirli Kendi göğünü özleyen bir yavru yılkı Gülümsemesi, sesini kapatışı Örtüşü o çizik kalbi, eğişi başını, Buğulu gözleriyle arza nefes aldırışı Kaçması en ufak köşesine dünyanın Ki bedeninde kırmızı izler Biliyor, canını yakan en yakını Susmuyor fakat, Karşıma geçmiş bir oyuncağı oynatıyor Konuşmuyor, konuşturuyor Sessiz kalsa sorarım biliyor Öyle sanıyor, benden habersiz, Kısıyor sesini, babamla geldim diyor Halbuki kimsesiz Tutmamış ki elinden onu sürüyen Kurtulmak olsa kaçar Yaralı küçüklüğüne bürünür ve uçar Oysa yok çıkışı, Sonsuz bir çığ bu prangalar Dökük çehresinden yayılan masumiyet ışığı Keşke ben olsam o değil de Döken bir ömür gözyaşı Taşına dahi sarılacağı yuvası, Koşsa da ondan yana Ben olsam düşen durmadan Ve üstünde yol aldığı toprağı Ben olsam Olmasa o yaralanan

Resim
Ruhu hüzne mukabil Eğilip kulağına bir zambağın  Saygıyla okuduklarından Tevellüt ki gösterdiği bu hürmet Nefesini duyduğu külli cismâna Belli, Ruhu aşka mukabil Bilmiyor nedir saplanan şakağına Gözü önünde şimdi bir ceset Tabutunu taşıyor bî zambağın Kıl kadar hafif, dağ kadar ağır Kıyamadığı sevip koklamaya, Şimdi sızlayan bir taraf solu Yalnız bir taraf Terk edişiyle bir zambağın Yitirdiği soluk Kendine biçtiği kefen boylu boyu Şimdi, Ruhu acıya mukabil Kavruk bir et, kafesinde atan Beslememiş, beslenmişler ondan Öğütmek için saydıkları gün kadar  Şimdi, Ruhu ölüme mukabil Nazârında piştiği bir haşlı derya Nisyan kökünü damarında akıtan Anlamamakla şöhretlidir insan Zambak öldü Ye'si bağladı ruhuyla elini şairin Okudukları kaldı dimağında çiçeğin Mezarından doğuşuna peyda oldu bu metin Zambaktan ümit kesmeyen, hadsiz bir sevdayı büyüttü şair Yeşerince bir bahar Kulağına gelmesini arzuladı o ahenkli manzumenin Maşuku olduğu bir zambak dilinden Şimdi, Ruhu mateme ...

Düşüş

Resim
    Şehre inen sis Avcu yalayan kum Çiçek bitmiş kaldırım Sinekten arabaların əcele istikameti Yutulmuş insanın pusmuş iniltisi O, düştü Bir kez değil bu yolda İndi sis tepesine şehrin Gizledi tehlikeyi bulut Örttü üstünü bir haleli örtü Yaladı avcunu kum Bitti çiçek kaldırımda Bozmadı bir araba süratini Bir araba durmadı oysa Sormadı biri halini ona İnsan, düştü Düşen, insandı İnsan, düşüştü Bir kez değil bu yolda Çıkmadı iniltisi ağzından Yutuldu ki yutuldu Tabanları yer ile kavuştuğu zaman Şehri sindiren sis Yuttu onu da her defa/son defa Göz göze geldiğinde dâima Sinen pusan yutulan her nefesi Yem bildi kendine dünya Yol aşılmaya gördükçe aşındı Ta ki beşerin ayakları çürüdü Susmadan durmadan sızlandı Düştü İnsan Düşüştü

Gerçek

Resim
Dipdiri bir ölüme koşuyor nefesim Yiterken yetemediklerine değin Son takâtini bulup keşkelerin, Soluklansa kaçışı ucuz  Dursa önünde ufuk Düşünse tam şimdi yıkım Ağrısı kıskıvrak sıkıştırıyor sadrımı şevkin Dünya sanki boynuma dolanan bir efsun Durup düşününce nihai kavlim; Savaşıysa  bu nefs ile ferdin Ermeli ve ilişmeli sonuna en nihayetin Basmayacaksa göğsüne beni Kucağını açmayacaksa acıma Bulmayacaksa sanında adımı Yok olsun başımı yoluna serdiğim her cephesi gerçeğin Dipdiri bir ölüme koşuyor nefesim

Leylim

Resim
Öfkeyle döndü suratıma İsmimde biriken gece Uyuştu yüzüm, taş kesti ruhum Ne çok beklemişti beni Ne çok bekletmişti oysa En hasıyla hasletlerin Soluğu uçurdu perçemini rüyamın Tutunacak yegane daldı İtti sırtımdan satırları Arzı kaplayan ağrısıyla sadrımın Yutkundu gece Tanıdı, aynıydı tadı acının Birdi hisleri tüm anıların İskeletim hatırladı bu işkenceyi İlk değil evet sonuydu bu ilacımın Müşküldü şimdi şifası sancımın Üzerime yürüdü gece, dikti yırtılan perdeyi Kapattı süzülen ışığını ayın Bu ilk tokadı değil ki karanlığın Evet şimdi gözüme bakandı sonum Yakındı ölümü lambanın Oysa yakındı durmadan ruhum Yarıldı fikrim orta yerinde aklımın Oysa açıktı cevabı sorumun Gece birikti ismimde Döndü suratıma öfkeyle Sitemini kustu ayak ucuma; Sen ol, Selamını çak köşesine duvarların Ki bu yaratılışın, bu senin tüm anlamın İzlerken dört köşesini dünyanın Sen ol, Varlığını çak köşesine duvarların Ki bu nefes oluşun, bu senin hakikatin Oynarken vak...